Nurdoğan ARSLAN ERGÜN
Global ekonomide yaşanan daralmadan en fazla etkilenen sektörlerden biri de tekstil ve hammaddeleri oldu. Derinleşen ekonomik krizin etkisiyle resesyona giren Avrupa pazarında yüzde 17.6’lık kayıp yaşayan sektörün 2023 yılı toplam ihracat kaybı ise yüzde 10. 6 Şubat depremleri ve artan maliyet ve finans yükünden kaynaklı üretimde de aksaklıklar yaşanan sektörde, işletmeler mevcut üretim kapasitelerini koruyup yaşanan kan kaybını en az hasarla atlatmayı amaçlıyor. Bir yandan da Uzak Doğu ülkelerinin bakısıyla karşı karşıya kalan sektör, bu yıl yeni yatırım yerine mevcudu koruyup markalaşmaya odaklanacak.
Tekstil sektöründe derinleşen krizi ve krizi atlatmanın yollarını sektörün üst örgütü İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçı Birlikleri (İTHİB) Başkanı Ahmet Öksüz, DÜNYA’ya anlattı: Tekstil ve hazır giyim sektörlerinin Türkiye’nin üretim ve ihracat gücü olduğunu söyleyen Ahmet Öksüz, “Bir başarı varsa bu tekstil ve hazır giyimin entegre çalışmasından geliyor” dedi.
Bu yapının ithalatla bozulmaması gerektiğini vurgulayan Öksüz, “Türkiye ucuz bir ülke değil, güçlü bir tekstil altyapısı olmasa konfeksiyona siparişler gelmez. Konfeksiyon sektörü sayesinde tekstil sektörü büyüdü. Tekstil altyapısı sayesinde de konfeksiyon büyüdü” dedi. Her iki sektörün de markalı üretime yönelerek markalı ihracatı artırması gerektiğini dile getiren Öksüz, “Zara, Inditeks gibi markalar işine gelirse bize sipariş veriyor.
Bizim markalarımızın biraz milli düşünüp bir yerde mal 3-5 dolar daha ucuz diye ithalata yönelmemesi lazım. Çok ciddi bir iç piyasamız var. Hazır giyimcinin iç piyasada bulamayacağı ürün yok denecek kadar az. İçeride üretmek için çaba göstermeleri lazım. Maalesef koca koca markalar biraz daha ucuz diye ithalata yöneliyor. Üretim ekosistemini korumazsak oyunu kaybederiz” vurgusu yaptı.
“Ek vergi yetmiyor DİR ile kapılar açılıyor”
Döviz kurunun enflasyon paralelinde artmadığı için ithalatın daha cazip hale geldiğini söyleyen Ahmet Öksüz, şunları söyledi: “Özellikle Türkiye’de yeterli üretimi olan ürünlerin ithalatını frenlemek gerekiyor. Bu konuda Ticaret Bakanlığı adımlar atıyor ama yeterli değil.
Ek vergiler artırılıyor ama bu sefer de ürün sıfır vergiyle Dahilde İşlem Rejimi (DİR) kapsamında içeri giriyor. Bazı kesimlerde ‘ek vergi gelirse fiyatlar artar’ korkusu oluşuyor. Oysa tam tersi ek vergi olmaması fiyatları düşürmüyor sadece içerde haksız rekabeti artırıyor. Zaten şu anda ipliğin üçte ikisi sıfır vergiyle geliyor.”
Kriz dönemlerinin tedarikçisiyiz”
Ekosistemin korunmaması durumunda en ufak bir krizde zincirin bozulacağını söyleyen Öksüz, şunları anlattı: “Pandemide maske üretiminde bunu yaşadık. Talep geldiğinde eğer iplik üretim kapasitesi olmasaydı, hiçbir tesisi çalıştıramazdık.
O süreçte Özbekistan komple ihracatını Çin’e yönlendirip bize iplik satmadı. Çünkü daha yakın, daha cazip bir pazar. Bugün iplik, kumaş ve konfeksiyonumuza gözümüz gibi bakmamız lazım. Bu sektörlerden bir çıkarsak tekrardan girmek çok zor olur.”
“Marka satın alma fırsatlarına bakmalıyız”
Her iki sektörün de dünya pazarında güçlenmesinin olmazsa olmazını ‘marka’ olarak yorumlayan Öksüz, “Bir yerlere geldik ama daha alacak çok yolumuz var. Türk markalarını güçlendirmemiz lazım ama bir yandan da fırsatları kollamalıyız” dedi.
Bu anlamda Avrupa ya da başka bir bölgeden marka satın alınabileceğini ifade eden Öksüz, “Bu konuda Çin, Hindistan gibi ülkeler bizden daha ilerideler. Tekstilde bakıyoruz Çin, bir İtalyan markasını almış. Bizim de fırsatları kaçırmamız gerekiyor. Firmalarımız artık private label üretimden uzaklaşmalı” ifadelerini kullandı. Özbekistan gibi ülkelerin de artık pamuk ihracatından uzaklaştığına dikkat çeken Öksüz’e göre, Türkiye artık ‘ucuz ülke’ olmayacak. Bu nedenle de hedef koyup marka ihraç etmek gerekiyor.
“Üretim için ek destek gereken bir yıldayız”
Tekstil sektörünün 2023’e kadar ihracatta rekorlar açıklayarak geldiğini söyleyen Ahmet Öksüz, geçen yıl ise ihracatta yaşanan yüzde 10’luk kayba dikkat çekti. Dünya pazarlarında yaşanan yüzde 20’lik küçülmeden sektörün de payını aldığını söyleyen Öksüz, “Bizi sevindiren nokta ise Avrupa ve Amerika’daki pazar payımızı koruduk.
Avrupa’da yüzde 15.2 olan pazar payımız yüzde 15, Amerika’da ise yüzde 2.8’den yüzde 2.9’a çıktı. Teselliyi biraz burada bulduk” dedi. İşçilik ücretlerindeki artışla beraber üretim maliyetlerindeki yüksekliğe dikkat çeken Öksüz, “Emek yoğun bir sektör olduğumuz için asgari ücret zamları biz direkt etkiliyor.
Aslında bizim en büyük gücümüz de bu; üretim gücü. Bunu korumamız lazım” vurgusu yaptı. Maliyetlerin 2024 yılında da artmaya devam ettiğini belirten Öksüz, “Daha fazla kayıp vermeden bu süreci rahat atlatabilmemiz için döviz kurlarında yukarı doğru bir hareket gerekiyor. Çünkü Türkiye artık üretim açısından ucuz bir ülke değil. İhracatta rekabet edebilmek için elimizi güçlendirmek zorundayız. Bu yıl sanayiye ek desteklerin verilmesi gereken bir yıldayız” diye konuştu.
“Bu yıl tekstil yatırımı yapılmayacak”
Tekstilde 2021 ve 2022’nin ilk yarısının talebin yüksek yaşandığı bir dönem olduğunu söyleyen Öksüz, “Kâr marjları da iyi olunca o dönemde çok yatırım yapıldı. Bunların büyük bir kısmı şu anda kuruldu, bir kısmı hâlâ kuruluyor. Çünkü talep çok olduğu için makinelerin termin süreleri 2 yıla dayanmıştı. Onun için hâlâ montajı devam eden makineler var. Biraz zor bir dönemde bu firmalar yatırımlarını tamamladı. Bu yıl yeni yatırımlar olmayacak” dedi.
100 binin üzerinde istihdam kaybı
Tekstil ve hazır giyim sektöründe yaşanan sıkıntı nedeniyle istihdamda kayıplar yaşandığını anlatan Ahmet Öksüz, “Tekstil ve hazır giyim toplamında istihdam kaybımız 100 bini aştı. Bugün istihdamımız 1.1 milyon kişiye düştü. Tekstilde şu an istihdamımız 482 bin kişi” bilgisini verdi. Öksüz, öte yandan tekstil üretiminin merkezi olan deprem bölgesinde istihdam sorunu yaşandığına işaret ederek, “Talep olmadığı için şu anda açığı çok hissetmiyoruz ama talep olsa bile üretecek işçi yok” şeklinde konuştu.